22 Haziran 2014 Pazar

İslamiyet ve aile arasındaki ilişki


Aile hayatından önce islamdan önce ve sonra kadının durumunu ele alalım.İslamdan önceki devirlerde, ictimai hayatın esasını teşkil eden tüm müesseselerin temelleri kökünden sarsılmış bir halde idi. Bütün azamet ve haşmetiyle gelen İslam, sarsılan bu temelleri tamir etmiş, çöken binaların temellerini yeniden tahkim ederek inşa etmiştir. İslamın gelişiyle, hor ve zelli görülen kadın, izzet ve şeref kazanarak esas yerine oturmuştur. Ticari bir meta olmaktan kurtulup kıymetli bir varlık haline gelmiştir. Me'yus olan kadın İslamın gelişiyle ümitvar olmuştur. Hiçbir hususta söz sahibi olmayan kadın, İslamın sayesinde hakkını savunmakta, sesini her tarafa duyurabilmektedir. Zira İslam güneşinin doğması ile alem bambaşka bir alem olmuş, insan, yaradılışındaki gayeyi idrak etmiştir.
Bugün Batı (Avrupa) kültürünün etkisi altında yetişen bir gencin anaya verdiği kıymetle, İslam kültür ve terbiyesiyle yetişen bir gencin anaya verdiği kıymeti mukayese ettiğimizde, İslamın kadına verdiği önem ve kıymeti anlamakta güçlük çekmeyiz. İslamın ve onun getirdiği nizamın ne kadar ulvi, İslam dışı olan bütün nizamların ne derece süf1i olduğunu gö­rürüz.


Aileyi kısaca şu şekilde tarif edebiliriz: Aile, karı koca ve çocuklardan meydana gelen ve yaratılıştan gelen bağlar üzerine kurulan küçük bir sosyal topluluktur. Tüm insanlar aile denen yuvada dünyaya gözlerini açarlar. Dolayısıyla aile insanın ilk kültür ocağı, ilkokulu, ilk sevgi kaynağı ve ilk dostlarını tanıdığı bir yuvadır.

Aile toplumun en küçük sosyal birimidir. Toplumlar ailelerden meydana gelir. Toplumun mutlu ve huzurlu olması ailelerin mutlu ve huzurlu olmasıyla doğru orantılıdır. Aile, insanları yaratan Yüce Yaratıcının koyduğu kurallara göre kurulursa sağlam ve toplumun biricik mutluluk kaynağı olur.

İslama göre ailenin temeli, nikâh dediğimiz kutsal bir bağla birbirine bağlanan ayrı cinsten iki insanın bir araya gelmesiyle atılır. Nikâh akdi, toplumun çekirdeği sayılan bu küçük yuvanın meşrû sayılmasının ilk şartıdır. Meşrû olmayan sebeplerle bir araya gelen insanların oluşturduğu topluluklar aile sayılmaz. Çünkü bu birlikteliğin temelinde nikâh değil, sifah (iffetsizlik) vardır.

İslam dini, iffetsizlik sayılan zina, fuhuş ve her türlü gayri meşru ilişkiyi haram saymış ve ******le yasaklamıştır.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi aile kurumu nikâhla başlamaktadır. Nikâh kelimesi, sözlükte; eklemek, toplamak veya akit yapmak ve cinsi ilişkide bulunmak gibi anlamlara gelmektedir.(1) Dini ıstılahta ise: Evlenme, karı koca arasında birlikte yaşamaya ve karşılıklı yardımlaşmaya imkân veren ve taraflara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşmedir. Birbirine haram olan kadın ve erkek, bu akitle birbirlerine helâl olurlar.

İnsan neslinin devamı, nesebin muhafazası, toplumu meydana getiren ve toplumun temel taşı olan aile müessesesinin kurulması evlilikle mümkün olur. İslam dini aile yuvasını sağlam temellere oturtmak, faziletli nesiller yetişmesine zemin hazırlamak için meşru ölçüler içinde evlenmeyi hem emretmiş, hem de bir takım müeyyidelerle onu cazip hale getirmiştir. Allah Teala bir ayette şöyle buyurmuştur:

Allah size kendinizden eşler var eder. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. Size temiz şeylerden rızk verir. Öyleyken batıla inanıyorlar ve Allahın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?

İçinizdeki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır, bilendir. (4)

İslam peygamberi de gençleri evliliğe teşvik ederek şöyle buyurmuştur:

Gençler, sizden gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek, gözü harama karşı korur, namusu muhafaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun, çünkü oruç şehveti kırar. (5)

Nikâh benim sünnetimdir. Sünnetimi terk eden benden değildir. Evleniniz, çünkü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere övüneceğim. Hâli vakti yerinde olan evlensin, eli dar olan da oruç tutsun. Zira oruç, şehveti kırar.(6)

Saliha kadını, dünyanın en güzel nimeti sayan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

Dünya bir geçimden ibarettir. Şu geçim dünyasının en güzel nimeti de saliha kadındır.(7)

Mümin, Allah korkusundan ve Ona itaatten sonra, saliha bir kadından yararlandığı kadar hiçbir şeyden yararlanmamıştır. Çünkü ona emretse sözünü dinler, yüzüne baksa kendisini sevindirir, üzerine yemin etse yeminini doğru çıka-rır, başka tarafa gitse kendisinin gıyabında namusunu ve malını korur. (8)

Evlilik, kişinin kendisini ve eşini harama düşmekten korur, insan neslini son bulmaktan, yok olmaktan kurtarır. Doğurma ve çoğalma yoluyla neslin devamını sağlar. Zira toplum nizamının tamamlayıcı bir unsuru olan ailenin kurulması, nesebin muhafazası, neslin bekası ve bireyler arasında yardımlaşma ruhunun geliştirilmesi evlilikle mümkün olur. Bundan dolayı Kuran-ı Kerim, insanları evlenmeye teşvik etmiştir.

Evlenmenin amacı, sadece erkekle kadının şehevî duygularını tatmin etmeleri değil, insanların üremesini sağlamaktır. Şehvet duygusu, neslin devamı için sadece bir araçtır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz:

Evleniniz, çünkü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı övüneceğim. sözüyle bunu vurgulamış ve evlenmenin asıl amacının üreme olduğunu belirtmiştir.(9)

Allahın tavsiye ettiği meşrû nikâh, öncelikle kişiye, Allahın mülkünde tasarruf yetkisi vermektedir. Bilindiği gibi her şey Allahın mülküdür. Allahın mülkünü Onun istediği tarzda kullanmayan haram işlemiş olur. Öyleyse, kadın-erkek münasebetleri Allahın dilediği tarzda ve koyduğu şartlar çerçevesinde olmalıdır. Kadın-erkek münasebetlerinde helâl olmayan tasarruflara dinimiz zina demiştir ve bütün cinayetler arasında zinaya en ağır ceza takdir edilmek suretiyle bu meselede Allahın mülkündeki haram tasarrufun dünyevî ve uhrevî neticelerinin azametine dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla Allaha ve ahirete inanan bir kimsenin nikâh mevzuunda çok hassas olması, zandan, şüpheli durumlardan kaçınması gerekir.

İslam dininde evlenmenin hükmü sünnet-i müekkededir. Fakat bazı şartlarda farz, vâcip, hatta haram da olabilir:

1. Evlenmediği takdirde zina suçunu işleyeceğini kesinlikle bilen, malı ve bedeni evlenmek için yeterli olan kimsenin evlenmesi farzdır. Evlenmediği zaman zinaya düşüp düşmeyeceği kesin olmayan kimsenin evlenmesi vâciptir.

2. Evlenmediği zaman zinaya düşmekten korkusu olmayan, normal insanın evlenmesi sünnet-i müekkededir.

3. Evlendiği takdirde karısına kötülük edeceğini, ona karşı kocalık görevlerini yapamayacağını kesinlikle bilen kimsenin evlenmesi ise haramdır.(10)

İslam evlenip yuva kuracağımız eşi seçerken bazı hususlara dikkat etmemizi istemektedir. Zira eş, ailenin direğidir. Yuvayı yapan dişi kuştur. Yuvayı yapacak, çocukları eğitecek, yetiştirecek hayat arkadaşını seçerken güzelliğinden, soyundan ve malından çok dindarlığına ve iyi ahlâk sahibi olmasına dikkat edilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hususta şöyle buyurmuştur:

Kadın dört şey için nikâh edilir. Malı, soyu, güzelliği ve dini. Siz dindar olanı tercih ediniz ki, elleriniz hayır görsün. (11)

Yani erkekler evlenirken bu dört özelliği göz önünde bulundururlar. Bu özelliklerin hiçbirini aramayan erkek yoktur denilebilir. Bunların içinde en az rağbet gören özellik de dindarlıktır. Hâlbuki kadının tercihe şayan olan özelliği dindarlıktır. Hadis-i şerifte bu özellik en son olarak zikredilmiştir. Bunun hikmeti ise, halkın genellikle ilk üç özelliğe gösterdikleri rağbetin yersizliğine ve bunlardan vazgeçip, son özelliğe önem verilmesine işaret etmektir. Evlenilecek kadında aranan en önemli özellik kadının dindarlığı olmalıdır. Diğer özellikler tâlî derecede yer verilmelidir.

Abdullah b. Amr radıyallahu anhtan rivayet edilen bir başka hadis-i şerifte Rasu lullah sallallahu aleyhi ve sellem malın ve güzelliğin getirebileceği kötü sonuçlara dikkati çekerek, evlilikte dindarlık dışındaki bir tercihi açıkça yasaklamıştır.

Sırf güzellikleri sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Çünkü güzelliklerinin onları (kibir ve gurur sebebiyle) alçaltacağından korkulur. Onlarla sırf mal ve mülkleri sebebiyle de evlenmeyin, zira mal ve mülkün onları azdıracağından korkulur. Fakat onlarla dindarlıklarından dolayı evlenin. Yemin olsun, burnu kesik, kulağı delik siyahî dindar bir köle (dindar olmayan hür kadınlardan) daha üstündür.(12)

Ebul-Esved ed-Düelî, çocuklarına şöyle deyip övünürmüş: Küçüklüğünüzde, büyüklüğünüzde ve doğumunuzdan önce size iyilik ettim. Doğumlarından önce kendilerine nasıl iyilik ettiğini soran çocuklarına: Size, sövülmeyecek bir anne seçtim. demiştir.(13)

Dinimiz, evleneceklere dindar eş arama hususunda ısrarlıdır. Bu hususa ayet-i kerimede dahi yer verilmiştir.(14) Yine ayet(15) ve hadiste kadında övülen bir diğer vasıf ise kadının itaatkâr olmasıdır.

Evlilik kurumunun başarıyla yürütülmesi ve her iki tarafa da mutluluk ve huzur getirebilmesi için karı kocanın birbirine karşı hoşgörülü ve anlayışlı olması şarttır.

İslama göre kurulan aile yuvasının daha sağlam ve kalıcı olması için, evlenecek çiftlerin birbirini görmesi ve konuşması caizdir. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, evlenmek isteyenlere, alacakları kızı önce görmelerini, bunun ileride anlaşmaları için gerekli olduğunu söylemiştir:

Allah, bir erkeğin kalbine, bir kadınla evlenme düşüncesi sokarsa, o kimsenin, o kadına bakmasında bir günah yoktur.(16)

Bir kızla evleneceğini söyleyen Muğîre İbn Şubeye, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem alacağı kızı görüp görmediğini sormuş, o da görmediğini söyleyince: Git onu gör, ileride anlaşmanızın sürekliliği için bu, ikinize de iyidir. (17) demiştir.

Ancak İslama göre kızla erkek sadece bir mahrem yanında birbirlerini görebilirler. İkisinin yalnız başına bir arada kalmalarına, gezip tozmalarına, güncel tabirle flört yapmalarına İslam kesinlikle izin vermez. Günümüzde yaygınlık kazanan bazı hallere dinimiz kesinlikle izin vermez: Gençler birbirlerini daha yakından tanıyıp daha sağlam evlilik yapmak bahanesini ileri sürerek beraber gezmek, tozmak, seyahat etmek gibi aşırılıklara düşüyorlar. İslamın uygun gördüğü görme ile bu çeşit beraberliğin hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hususta şöyle buyurmuştur:

Bir erkek, bir kadınla ancak kadının bir mahremi olmak şartıyla beraber bulunabilirler.(18)

Dünya ve ahiret mutluluğunu hedef alan dinimiz, toplumun en önemli temeli olan ve nikah akdiyle kurulan aileyi, sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak nitelendirmektedir. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bir aile düzeninde huzur ve mutluluk vardır. Sevgi ve saygının olmadığı ailede mutluluktan ve huzurdan söz etmek mümkün değildir. Nitekim Kuran-ı Kerimde, eşler arasında var olan sevgi, saygı ve derin dostluk, Allahın yüceliğini gösteren ayetler(19) olarak nitelendirilmektedir.

Ailenin temel bireylerinden olan karı ve kocanın birbirine karşı hak ve sorumlulukları vardır.(20) Ailede herkes görevini tam olarak yapmalıdır. Aile yuvasının temeli olan eşler karşılıklı hak ve görevlerini bilir ve buna göre hareket ederse, aile ocağı mutluluk ve neşe kaynağı olur. Ailede erkeğin kadına nasıl davranacağı konusunda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

İmanı en olgun olan mümin, ahlâkça en güzel olandır. Sizin en hayırlınız da eşlerine en güzel davrananızdır. (21)

Eşler yuvada mutluluğu sağlamak için gerekli fedakârlığı göstermeli, huzur bozucu tutum ve davranışlardan sakınmalıdırlar. Erkek, hanımını hoş tutmalı, ona nazik davranmalı ve merhamet duygularıyla hareket ederek ailesini korumaya ve geçimini sağlamaya çalışmalı ve aile bireylerine sevgi göstermelidir. Kadın, eşine saygı, çocuklarına sevgi göstermeli; evdeki işleri zamanında ve itinalı olarak yapmalı eşi de ona yardımcı olmalıdır. Ayrıca kadın, evini, malını, kendisinin, kocasının ve çocuklarının iffet ve şerefini korumalı, kocasına sevgi ile bağlanmalı ve yaptığı harcamalarda israftan kaçınmalıdır. Çocuklar da anne ve babalarına saygılı davranmalı, onların isteği doğrultusunda eğitim ve öğretimlerini yapmalıdırlar.

Aile içindeki küçük tartışmalar ciddiye alınmamalı ve kavga etmekten de kaçınılmalıdır. Şiddetli geçimsizlik ve kavgalar sonunda parçalanan ailelerin sayısı az değildir. Son yıllarda boşanma olayları artmıştır. Boşanma sonunda aileler perişan olmakta, aile ortamından uzakta yaşayan çocuklar da istenildiği gibi eğitimlerini yapamamaktadırlar. Sonuçta, kendisine yeterince güvenmeyen, problemler karşısında bocalayan ve başarı seviyesi düşük bir gençlik ortaya çıkmaktadır. Bu ise, memleketimizi her alanda olumsuz olarak etkilemektedir.

Ailede huzuru ve mutluluğu sağlamak için sevgi ve saygı şarttır. Aile bireyleri arasındaki sevgi, saygı ve bağlılık da tek taraflı değil karşılıklı olmalıdır.

Netice olarak diyebiliriz ki, İslam dini fıtratın bir gereği olan evlenmeyi, sağlıklı nesiller yetiştirmeye vesile olan aile müessesesinin kurulmasını gerekli ve önemli bulmuş ve karşılıklı sevgi ve saygı esasına dayanan, hak ve sorumluluklarının bilincinde olan mutlu bir aile yuvasının oluşturulmasını hedeflemiştir. Gençleri evlenmeye ve aile kurmaya davet eden Sevgili Peygamberimiz yaptığı mutlu evliliklerle bizlere her konuda olduğu gibi bu konuda da en güzel örnek olmuştur. Gayri meşrû ilişkilerin alabildiğince yaygınlaştığı ve özendirildiği günümüzde kendimizi ve çocuklarımızı korumaya alabilmemizin en güzel yolu mutlu bir aile yuvası olduğunda şüphe yoktur